Psikoz’un en temel belirtilerinden ikisi sanrılar ve varsanılardır.
Varsanı, hastanın 5 duyu organıyla algılayabildiği (ses, görüntü, dokunma vs.) duyumların, ortamda bulunmamasına rağmen varmış gibi algılanmasıdır. Örneğin ortamda konuşan kimse olmamasına rağmen kişinin komut veren sesler duyması, başkaları tarafından görülmeyen görüntüler görmesi örnek varsanılardır. Varsanının bir diğer adı halüsinasyondur.
Sanrı ise, gerçeğe uymayan, mantıklı bir düşünceyle değiştirilemeyen, katı düşünce olarak tarif edilebilir. Örneğin (gerçekte öyle olmamasına rağmen) kişi takip edildiğini, tanımadığı insanların kendisine baktığını, kendisi hakkında konuştuğunu, eve düşmanları tarafından kameralar yerleştirildiğini, üstün güçleri olduğunu, seçilmiş bir kişi olduğunu, düşüncelerinin başkaları tarafından yönetildiğini vb. gibi katı, aksine ikna edilmesi, değiştirilmesi çok güç olan düşüncelere inanabilir.
Bundan başka, psikoz hastalarında konuşmalarda kopukluk, çevresine anlamsız ve saçma gelen davranışlar, çevreyle iletişimde ve duyguları ifade etmede azalma gibi belirtiler de sıklıkla görülebilir.
Şizofreni tanı ölçütleri (DSM-5’e göre):
Hastalık başladıktan sonra iş, insan ilişkileri, kendine bakım gibi işlev alanlarından en az birinde hastalık öncesine göre gerileme olmalıdır.
Uzun yıllardır çok sayıda araştırmaya rağmen şizofreninin kesin nedeni aydınlatılamamıştır. İnsan beyninin gelişim bozukluğu olduğu ve bu sebeple yatkınlık oluştuğu kabul edilir. Fakat bu yatkınlığın hastalıkla sonuçlanması diğer etkenlerin varlığıyla olmaktadır. En büyük pay genetik yatkınlıkta olmak üzere, çevresel etmenlerin, doğum öncesi yaşanan sorunların kişinin beyindeki kimyasal maddelerin dengesini bozarak psikoza yol açtığı düşünülmektedir.
Yakın akrabalarda benzer hastalığın bulunması, madde kullanımı, anne karnında enfeksiyon geçirme, travmaya uğrama ya da kıtlık yaşama, zor doğum, doğduğunda baba yaşının çok küçük ya da büyük olması, çocukluk travması, göç, şehirde yaşamak, kış sonu bahar başı doğmak gibi etmenlerin psikoz riskini artırdığı düşünülmektedir.
Psikoz hastalığı süreğen bir hastalıktır. Bir kısım hastada tedavi ile tam bir iyilik hali sağlanabilir. Bu kişiler günlük işlerini olağan şekilde yapabilirler, insan ilişkilerinde hastalık kaynaklı ciddi bir sorun yaşamazlar, hatta iş hayatına dâhil olabilirler. Fakat buna karşın, hangi tedavi denenirse denensin hastaların yaklaşık %25-30 kadarı belirgin bir iyileşme göstermez.
Psikoz tedavisinde kullanılan temel yöntem ilaç tedavisidir. Bu amaçla antipsikotik grubu ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlar arasında her gün ağızdan içilen ilaçlar olduğu gibi, son yıllarda aylık ve üç aylık iğne şeklinde tedavi yöntemleri de ortaya çıkmıştır. İlaçların kesilmesi hastalığın tekrarlama riskini artırır, ilaç kesilecekse bu kararı doktor ile birlikte vermek önemlidir. Bir diğer yöntem de halk arasında şok tedavisi olarak adlandırılan EKT’dir. Hasta ve yakınlarına psikoterapi uygulanması hastalık sürecini daha kolay ve sağlıklı geçirmek açısından faydalı olacaktır. Hasta-hekim ilişkisinin bu açıdan sağlıklı kurulması, hastalığın nüksetme ve hastaneye yatma olasılığını azaltmaktadır.