Kişinin ortada belirgin bir sebep yokken olağan halinden çok daha mutlu, coşkun, taşkın hatta bazen saldırgan olabildiği, konuşma miktarının ve hızının arttığı, uyku ve iştah alışkanlıklarının değiştiği, az uyusa bile aşırı enerjik olduğu, aşırı riskli kararlar alabildiği, özgüveninin arttığı bir dönemdir. Kısacası kişinin ruh hali yüksek bir uçtadır. Tanı koymak için bu belirtilerin hepsinin birden olması şart değildir.
Mani tanısının konulması için bu belirtilerin 4 ya da daha fazlasının en az 1 hafta boyunca, neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde sürmesi gerekmektedir.
Kişi bu dönem esnasında halüsinasyon (olmayan ses, görüntü vb.) görebilir, diğer insanlara mantıksız gelen düşünceler içinde olabilir. Hasta genelde hastalığının farkında olmaz ve poliklinik başvurusunu ya da tedaviyi reddetme eğilimindedir. Fakat bu dönem eğer tedavi edilmezse haftalarca sürebilir.
Bipolar (iki uçlu bozukluk) hastalığının diğer ucu da depresif dönemlerdir. Mani döneminde kişi nasıl ki insanın ruh halinin taşkın, yüksek bir ucundaysa, depresif dönemde de aksine mutsuz, üzgün ve çökkün ucundadır. Mutsuzluk, eskiden keyif aldığı aktivitelerden artık keyif alamama, uyku ve iştah bozuklukları, enerji azlığı, kendini değersiz hissetme, odaklanmada azalma, kararsızlık yaşama, ölüm düşünceleri gibi belirtiler bu dönemin ana özellikleridir.
Depresif dönem tanısının koyulabilmesi için bu şikayetlerin en az 5’inin 2 hafta boyunca sürmesi gerekir. Bu döneme benzeyen yas, önemli bir maddi kayıp ya da hastalıktan ayırt edilmesi gerekir.
Bir kişiye Bipolar Bozukluk teşhisi koymak için, kişinin hayatı boyunca en az 1 defa bipolar bozukluğun mani dönemini yaşadığının teşhis edilmesi gerekmektedir. Kişinin hiç mani dönemi geçirmeden depresyon dönemi geçirmiş olması Bipolar Bozukluk teşhisi koymak için yeterli değildir.
Bipolar Bozukluğun kesin sebpleri bilinmemekle birlikte biyolojik ve yaşantısal etmenlerin hastalığın ortaya çıkmasında rol oynadığı söylenilebilir. Hastalığa yatkınlıkta en önemli rolün genetik etkenler olduğu düşünülmektedir. Yakın akrabalarında bipolar bozukluğu olan kişilerin kendisinde de bu hastalığın görülme riski belirgin biçimde artmaktadır.
Bunun yanında beynin olağan işlevlerini sürdüren hücreler arası kimyasal maddelerin düzeylerindeki değişimler de bu hastalığın ortaya çıkışında rol oynamaktadır.
Hastalığın ortaya çıkmasını kolaylaştıran bir diğer etmen de tetikleyici unsurlardır.
Bunlar arasında yakın bir kişinin ölümü, maddi sıkıntıya girme, aile içi sorunlar, işini kaybetmek, taşınma, göç, bir ilişkiyi bitirme, cinsel veya duygusal istismar gibi nedenler sayılabilir. Kişiyi ciddi anlamda strese sokan, travma yaşatan her durum Bipolar Bozukluğu tetikleyici rol oynayabilir.
Yapılan çalışmalarda Bipolar Bozukluk sıklığı yaklaşık olarak toplumda 100 kişide 1 olarak kabul edilmektedir.
Bipolar Bozukluk tedavisinde mani dönemi tedavisi, depresyon dönemi tedavisi ve hasta normal durumdayken hastalığın tekrarlamaması için kullanılan sürdürüm tedavileri bazen değişiklik gösterebilir. Kişinin hangi hastalık döneminde olduğuna, yaşına, ek hastalık varlığı ya da gebelik gibi çeşitli durumlara göre ilaç tercihi yapmak en doğru yol olacaktır. En sık kullanılan ilaçlar duygudurum dengeleyici ilaçlar olarak adlandırılan Lityum, Valproat, Karbamazepin, lamotrijin gibi ilaçlardır. Antidepresan ve antipsikotik ilaç grupları da manik ve depresif dönemlerde sıklıkla kullanılan ilaçlardır. Bu ilaçlarla iyileşme göstermeyen, saldırgan ya da yemek yemeyi ve su içmeyi reddeden hasta gruplarında halk arasında şok tedavisi olarak adlandırılan EKT tedavisi de kullanılabilir. Hasta bunların yanında psikoterapi yöntemlerinden de fayda görebilmektedir.
Hastanın özellikle ilaçlara uyumsuzluğu bu hastalığın tedavisinde ciddi bir sorun olmaktadır. Tedavi altındayken olağan gündelik yaşamını sorunsuz şekilde sürdüren ve hastalık dönemleri yaşamayan hastalar olduğu gibi, maalesef ilaç tedavisi altındayken bile zaman zaman mani ya da depresyon dönemlerine giren hastalar da sıklıkla görülmektedir.